Artmasını isteriz en güzel varlıkların Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin Kendi ateşin besler ruhunun alevini
Hey oğul, güzel oğul, avucunda kıskıvrak Vaktin dönek aynası, bir de saatli orak Sen ay gibi büyürken, serpilip gelişirken Hepten çokmuş görünür kim varsa seni seven Yıkımlara egemen olan Doğa tanrıça Devamını Oku
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş
Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu
Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de
Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu
Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa
İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye
Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa
Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye
Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar
Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak
Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir
Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna
Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna
Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere
Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler
Yola koyuldum ama, ilerlemek ne de zor
Şu yorucu yol var ya, ben sonuna vararak
Rahata kavuşmayı umarken, şöyle diyor
Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak
Beni götüren hayvan, üzüntümün yorgunu
Güçbela yürür benim dert yükümü taşırken
Zavallı, bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu
Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı
Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte
Malum, resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı
Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan
Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan
Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki
O halde, ne demek istediğimi bakışlarım anlatsın
Yaşlısın deseler de bana, inanmam aynalara
Gençlik ve sen aynı yaştasınız ya
Ama zamanın yol yol izler açtığını görürüm de sende
Anlarım, er geç bana da gelip çatacak ölüm
Seni baştan ayağa saran şu güzellik var ya
Yüreğimin en gösterişli örtüsü de o işte benim
Göğsünde yaşadıkça yüreğim, yüreğinse ben de arttıkça
Her gözün takıldığı o bir içim su yüzü
Özenle, incelikle yaratan şu saatler
Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
O eşsiz güzellikten kalmaz hiç bir hoş eser
Durmak bilmeyen zaman, yazı söküp götürür
Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak
Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür
Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak
savurgan güzel, nedir bu kendini harcaman
senin mirasın olan güzellikleri böyle
doğa temelli vermez, ödünç verir her zaman
eli açık olana borç verir içtenlikle
böyle yanlış kullanmak olur mu güzel pinti
miras bırakman için sana bırakılanı
kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle
Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle
Yeryüzü yoksun kalır, lanetlenir bir ana
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık
Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir