biz bu kentlere sığdık da
bu kentler bize sığmadı Asiya
ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında
arttıkça yalnız, sustukça silik
ay ışığı gölgeleri büyüttü,
son kuşlar da vuruldular dağlarda
yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık
kaldık
kırık bardaklar gibi,
yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi
Adana’da yollara dizilmiş garlarda
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri
adı Nevin
şarap içer, rüzgar giyerdi geceleyin
tenin tenimde ben sana haldaş olayım
bir yaprak gibi dalına sarılayım
uğruna yanılayım, uğruna yorulayım
ahını ahıma kat sevdan olayım
sesime bir ilmek at sesine tutunayım
sen ateş ol ben yanayım
sen yaz ol ben ayaz kalayım
uzasın gölgeleri şu ışıkların
sen tutukla ben hükümlü kalayım
hükümlü kalayım.
Sensizlikle flört etmeyi sen değil, sensizlik bilir sesi ses, sessizliği sensizlik bilir Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin ellerinden tut Çok ağrımış kendinin, siyah ve ayaz kendinin Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş dağlar için, sular için bana bir gül ver Bir gül ver söküldüğüm günler için
“eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Walter Benjamin-göç
geçer…
geçer ayrılıklar baladı
siyah bir orman olur gençliğimiz
bize böyle pay kalır
bize böyle pay kalır…
ağla sömürgem… belki dönemem
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın
yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın