Pencereden atları gördüm Berlin’deydim, kıştı Işık Işıksızdı, gökyüzü yoktu gökyüzünde Havanın aklığı ıslak bir ekmek gibi Ve penceremden boş bir sirk Kışın dişleriyle kemirilmiş Ansızın bir adamın yedeğinde On at göründü sislerin içinden Çıkarken titremediler, ateş gibi O saate kadar bomboş olan Evreni doldurdular gözlerimde
Bu ne güzel koku böyle, bu ne güzel koku
Gül bahçesinden yoksa gelen o mu?
Gece mi bu gelen, misk mi bu, amber mi bu?
Bu ne güzel koku böyle, bu ne güzel koku
O pazardan tezcecik yoksa o mu geliyor
Yoksa güzelimiz geri mi geliyor ne?
Bu nasıl yüz böyle, bu nasıl ışık?
Bu nasıl ay böyle, bu nasıl güneş?
Mağaradan mı çıktı, dağdan mı iniyor
O yalnızlığın adamı, o dost?