Hızır (a.s) hakkında çok şeyler anlatılan, bir çok insanın merak ettiği, bazı alimlerin varlığından şüphe ettiği bir kişidir. Hızır ismi Arapça kökenli bir kelimedir. Hadra “Yeşil” kelimesi ile ilgili bir kelimedir. Hızır denmesinin sebebi ise Hızır (a.s) in kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşererek yemyeşil olmasıdır. Hızır (a.s) in Kuranı Kerim’ de Hz. Musa ile arkadaşlığı ve yolculuğu anlatılır. Bazı hikayelerde Hz. Hızır, Hz. İbrahim, İranlı kral Feridun, Makedonyalı İskender veya hıdrellezde İlyas ile birlikte anılır.
Hızır, Türk, İslam ve Ortadoğu inançlarında adı geçen bir peygamberdir. Hıdır veya Kıdır olarak da anılır. Zor anlarında insanlara yardıma koşan, başkalarının kılığına girebilen, olağanüstü halleri olan bir peygamberdir. Hızır’ın ölümsüzlüğü aradığıda söylenir. Hızır’ın Allah’a dua ettiğinde kısır kadınların çocuğu olduğu söylenir. Hızır bilgelik ve hikmet sahibi olan bir velidir. Hızır darda kalan insanlara yardımcı olan kutlu bir insandır. Başı sıkışan iyi insanların her zaman yardımına koşar. Kuranda ismi doğrudan geçmez. Peygamber olduğu da belirtilmemektedir ama bu yönde işaretler bulunmaktadır. Hızır (a.s), Hızır Ata da denir. Havada dolaşıp, su üstünde yürür. Hızır, kılıktan kılığa girebilir. Doğadaki diğer varlıklara söz geçirebilir. Hızır’ın gerçek kimliğini sayılı kimseler hariç kimse bilemez. Hızır insanları sınavlardan geçirir ve kılıktan kılığa girer. Karnının aç olduğunu söyleyip, iyilikle karşılık verenleri ödüllendirir, kötü davrananları cezalandırır. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki açıklamalara göre Allahın Hızır’a bazı hikmet ve ilimler verdiği anlaşılır. Hızır orucu, peygambere adanmış, genellikle alevilerin tuttuğu bir oruçtur. 13 şubat’ta başlar ve 3 gün sürer. Bilindiği üzere Hz. Hızır denizde başı belaya girenlerin kurtarıcısıdır. Hz. Nuh’un tufanda sürüklenen gemisinde “yetiş ya hızır” diye ağlayanların duaları kabul edilip de fırtına dinince adadıkları bir oruç diye rivayet edilir. Oruç bitiminde lokma hazırlanır ve dağıtılır. Kehf Sûresi’nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kıssadan “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul…”diye sözü edilen kişinin Hızır (a.s.) olduğu kabul edilir. Bir gün Hz. Musa israiloğullarna vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuş, Hz. Musa “Hayır, yoktur!” diyince Allah bir vahiyle Hz. Musa’ya Mecmeul-Bahreyn’de (iki denizin kavuşum yerinde) Hızır’ın kendisinden daha alim olduğunu bildirmiştir. Hz. Musa genç bir delikanlı ile Hızır’ı bulmak üzere yolculuğa çıktı. İki denizin birleştiği yere ulaştıklarında, azık olarak yanlarına aldıkları balıklarının denize dalıp kaybolduğunu farkettiler ve döndüler ve orada Hızır (a.s.)’i buldular. Hz. Musa’nın Hızır ile yolculuğuda başlar. Hızır’ın ilmini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuğunu Kuran şöyle anlatır. Hızır (a.s.), yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini söyler ve Ondan sabretmesi için söz alır. Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye bindiler. Hızır (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kaldı. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle dedi. “Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın.” Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hızır (a.s.) söyle belirtir.O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral vardı.”Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Musa (a.s.) “Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın. dedi” Küçük çocuğun bu erken yaşta vefat ettirilme sebebi Hızır (a.s.) tarafindan şöyle açıklanır.”Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mümin kimselerdi, ileride onları isyan ve inkara sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin.” Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa “isteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul söyle dedi. İşte bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım.” Evi, ücretsiz tamir etmesini şöyle açıklar. “Bu ev, şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babalari salih bir kimseydi. Rabbin, onların rüştlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allahın emriyle yaptım, işte sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”Ayet-i Kerimede şöyle buyuruluyor.”Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz. (Bakara, 216). “Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız, olabilir ki hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. ” (Nisa-19). Rasulullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)’in ilmini şöyle nakleder. “Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa’ya göstererek söyle dedi. Allah’ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir.” Hızır yardımcı olmak veya sohbet etmek istediği kişiye, ak sakallı bir insan suretinde de görünebilir, tanıdığı bir insan suretinde de görünebilir. Hatta sevmediği bir kişi suretinde bile gelebilir. Eski insanların “Her geceyi Kadir, her gördüğünü Hızır bilirsen, Kadir Gecesine de kavuşursun Hızır Aleyhisselam’a da.” sözleri boşa söylenmemiştir. Onu görmeyi çok isteyenler bir gün mutlaka onunla karşılaşırlar. 40 gün aksatmadan sabah namazını cemaatle camide kılanların Hızırı mutlaka görecekleri söylenir. Hızır Aleyhisselam darda kalanlara yardım etmek için ve ledun ilmi öğrenenlere ilim öğretmek için gider ve onların nasiplenmesine sebep olur. Hızır Aleyhisselam ile ilgili birkaç hikaye ise şöyledir. Sultan II. Mahmud Han zamanında yaşlı bir kadın, Hazreti Hızırın her gün yatsı namazında, Yeni Câmî’de görüldüğünü duymuş. Kendiside Hızır Aleyhisselâm’ı görmeyi çok istermiş. Ertesi gün kocasına durumu söyleyip, kocasından izin alarak, yatsı namazına Yeni Cami’ye gider. Namaz bitiminde, avluda bir kenara çekilir ve başlar camiden çıkanlara bakmaya. Tam o sırada karşısına yaşlı bir amca çıkar.Neye bakarsın hâtun? der.Dediler ki, bu câmîde her gece Hızır Aleyhisselâm görünürmüş. Onu görmeye geldim. der.Peki onu görsen nasıl tanıyacaksın?der.Bilmem.der.O zaman buradan geçse, sen onu tanıyamazsın.der.Doğru, nasıl da akıl edemedim.der.Bak öyleyse, sana onu nasıl tanıyacağını öğreteyim.der.Olur.der.Arkamdaki camiyi görüyor musun?der.Evet.der.Işıklarına iyi bak. Söndü mü şimdi?der.Evet, söndü.der.Şimdi bir daha bak, ışıklar tekrar yandı mı?der.Baktım. Evet şimdi de yandı.der.Peki öyleyse. İşte aynı böyle, arkasında duran caminin ışıklarını olduğu yerden kıpırdamadan yakıp söndüren birisini görürsen, işte o Hızır’dır.der.Doğru mu?der.Doğru.der.Hay Allah razı olsun, demiş ve kadın beklemeye devam etmiş. Tarife uygun kimse çıkmamış. Yaşlı kadında hüzünlü bir şekilde eve dönmüş. Kocası sormuş.Gördün mü Hızır Aleyhisselam’ı?Yok, göremedim.Vah vah.Olsun, göremedim ama, nasıl görülür çok iyi öğrendim.der.
Ramazan ayı,Cuma günü, Cuma vakti, Camiye cemaat yavaş yavaş girerken, imam kürsüde vaaz etmektedir. Hızır aleyhisselam da camiye girer ve köşeye oturur. Kürsüde imam sohbete devam eder. Hızır aleyhisselamın yanına orta yaşlarında bir adam gelip oturur. Cami yavaş yavaş dolmaya başlar.Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanmaya başlar. Hızır aleyhisselam adamı dürter. Uyuyacaksın, der. Adam:Uyumam, beni rahat bırak.der. Hızır aleyhisselam ses çıkarmaz, ancak ezan okundu okunacak, adam uyudu uyuyacak, Hızır bir daha dürter.Uyuyacaksın.der.Adam:Ben sana uyumam, beni rahat bırak dedim.der. Rahat bırak beni. Rahat bırak yoksa, Hızır olduğunu herkese söylerim. Buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz.der. Hızır aleyhisselam susar ve gözlerini kapar, boynunu büker ve Allaha yönelerek.Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu nerden bildi. Bu nasıl iştir ki bendeki listede bu kulunun ismi yok. der. Cevap gelir.Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var. O ise benim sevdiklerimden…
Kanuni Sultan Süleyman bir gün kayıkla Boğaz’da gezmeye çıkmış. Ortaköy’e geldiğinde bir adam göndererek Yahya Efendiyi çağırttı. O da yanında biri ile gelip kayığa bindi. Giderlerken, Yahya Efendinin yanındaki adam, devamlı olarak Sultan Süleyman’ın parmağında bulunan çok kıymetli bir yüzüğe bakıyormuş ve bu bakış dikkat çekiyordu. Kanuni bunu fark edince, parmağındaki yüzüğü çıkarıp; Siz galiba, bunu merak ettiniz, alıp daha yakından, inceleyiniz, dedi. Adam yüzüğü aldı. Evirip çevirdikten sonra, denize fırlattı. Yahya Efendi haricinde, kayıkta bulunanlar çok şaşırdı. Biraz sonra o adam inmeyi arzu etti. Padişah kayıkçıya; Kıyıya yanaş, dedi. Kayık kıyıya yanaştı. O adam, ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultana uzattı. Avucunda biraz önce denize attığı yüzük vardı. Yahya Efendi hâricinde, kayıkta bulunan herkes, yine çok şaşırdılar. Kanuni, elini uzatıp yüzüğü alınca, o adam birdenbire gözden kayboldu. Kanuni, Yahya Efendiye dönüp, Ağabey, ne oluyor, bu olanlar nedir ki? dedi. O da, Efendim gördüğünüz, Hızır Aleyhisselam idi, dedi. Bunun üzerine Kanuni, O halde, bunu ne için, daha önce demediniz, bizi niye tanıştırmadınız?” deyince, Yahya Efendi, O kendini, tanıttı sultanım ama siz tanımakta, geç kaldınız dedi.