Ülkü Tamer Güneş Topla Benim İçin

– Karacaoğlan’a –

Seher yeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara
Güneş topla benim için

Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından
Güneş topla benim için Devamını Oku

Kayın Ağacı ve Kayın Kelimesinin Kullanımı

Kayın – valide, Kayın – ço, Kayın – ana (Kaynana), Kayın – peder (kaynata-kayınata) gibi eşlerimizin ailesine verdiğimiz bu isimlerin Türkçedeki kaynağı Kayın ağacıdır. Kayın ağacı genellikle büyük, dik gövdeli ve yayvan bir tepeliği olan ağaçtır. Yaprakları genellikle düz kenarlı, sivri uçlu ve oval şeklinde ve genellikle parlak yeşil renkte olup sonbaharda sarı, turuncu veya kahverengiye dönüşür. Kayın ağacı, eski Kam Türk kültüründe, kutsal ve önemli bir ağaçtır. Her ağacın bir geçmişi, kültürel hayatla tıpkı kökleri gibi sımsıkı bağları vardır. Tüm dünya mitolojilerinde hayat ağacı olarak betimlenen kayın ağacı da, Türk mitolojisinde kadın kelimesiyle eş anlamlı olmasıyla birlikte doğurganlığı simgelemektedir. Bu ağacın Tanrı’nın ağacı olarak kabul edilmesi nedeniyle, kayın ağacının yanında edilen duaların Tanrı’ya ulaştığına ve kabul olduğuna inanılmaktadır. Kayın ağacı, dünyanın en hızlı kaynayan, birleşen ağaç cinsi olduğundan, orta Asya, Kam (şaman) Türkleri bu kelimeyi, iki ailenin birleşmesi, kaynaşması anlamında da kullanmışlardır. Kayın hecesi (eçe, eke, ağabey anlamında) zamanla “Kayınço” olmuş. Kayınpeder kelimesindeki “peder” kelimesi ise Hristiyanlardan değil, Hintçe-Farsça dilinden “baba” anlamına gelen “padar” kelimesinden gelmektedir. Ayrıca Kaynata kelimesi de “Kayın ata” kelimesinden gelmektedir.

Füruğ Ferruhzad Anne Ve Baba

Babam, “Kadın uzun saçlı, iri gözlü olmalı!” derdi. Ama annemin ne uzun saçları vardı ne de iri gözleri. Annem erkeğin güzel olmaması gerektiğine inanırdı. Ona göre güzellik erkeklere yakışmazmış. Erkeğin ellerinin kaba, yanaklarının ise kavruk olması gerekirmiş. Ama babam hem güzeldi hem de çekici. Ne elleri kabaydı ne de kavruk yanakları vardı. Onlar yan yana mutlu değillerdi. Zira kafalarındaki karşı cinse ait düşünceleri yaşamlarındaki karşı cinsle tam bir çelişki içindeydi. Onlar asla kadın aşık olmalı ve erkek bu aşka değer olmalı demediler. Onlar aşkı -bu gereği- yaşamlarında sansür ettiler. Ve ben yıllarca hurafeler içinde savaşarak anladım ki aşksız ne uzun saçlarım güzeldir, ne de iri gözlerim. Ne de kaba elleri ve kavruk yanakları ile bir erkek benim mutluluğumu garanti edecek!

Füruğ Ferruhzad

Harun Kolçak Beni Affet Şarkı Sözü

Böyle sev beni yine de sen
Böyle sev yeniden
Bir şey istemem inan ben
Sen de sev yeniden
Yeniden günlerim dolsun
Geceler al senin olsun
Gün be gün solup giderken, sensizliğinden
Beni affet, affet beni
Beni affet, affet beni
Sensiz olamam bilirsin beni
Affet sevdiğim beni
Söyle ben senin neyinim Devamını Oku

Ahmet Kaya Çek Mustafa Çek Şarkı Sözü

Genç kadınları kültürümüzle etkiledikten sonra
Rahibelere saldırdıktan sonra
Leylakları yaktıktan bulutları gömdükten sonra
Elimize ne geçti?
Elimize ne geçti?
Akademide bi koltuk ve birde çek defteri
Akademide bi koltuk ve birde çek defteri
Çek Mustafa çek
Çek çek rakı çek
Senin ömrün hep böyle çekmekle mi(ahkam kesmekle mi)geçecek? Devamını Oku

Çandarlı Halil Paşa Hayat Hikayesi

Asıl adı Halil’dir. Bunun yanında iki lakabı bulunmaktadır. Bunlar, Kara ve Karaca’dır. Vezirliği döneminde ona Hayreddin ünvanı verilmiştir. Hayreddin; ‘dinin hayırlısı’ anlamına gelmektedir. Babasının adı Ali’ydi. Osman Gazi’nin ömrünün son yıllarında, Halil Paşa ona vekalet ederken Şeyh Edebali’nin tavsiyesiyle Bilecik kadısı tayin edilmiştir. Bu dönemde; yaya teşkilatını düzenledi. İznik’în fethinden sonra; Orhan Gazi tarafından ona İznik kadılığı görevi verildi. 1348’de de Bursa’ya kadı olmuştur. Sultan Murad Hüdavendigar’ın iktidara gelmesinden sonra, kendisine en yüksek hukuki makam olarak kazaskerlik görevi verildi ve o dönemden itibaren kazaskerlerin padişahla birlikte seferlere çıkması kanun haline getirildi. Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı; Halil Paşa’nın bu hizmet döneminde kurulmuştur. Halil Paşa; Karamanlı Molla Rüstem ile birlikte Osmanlı maliyesinin teşkilatlanmasında da çok önemli bir rol oynamıştır. İlk defa bu dönem; vezirlikle beylerbeyi (ordu kumandanlığı) görevini bir arada yürütmüştür. Ailesi; Pencik vergisi ve devşirme vergi sistemi ile fethedilen topraklardaki ülke çocuklarından Kapıkulu Yeniçeri ordusunun kurucu ailesidir. Daha sonraki süreçte Selanik, Manastır ve Ohri şehirlerini ele geçirmiştir. Osmanlı ordusu; 1386’da Kroya ve İşkodra’ya kadar ilerlemiştir. Sultan Murad Hüdavendigar, Karamanoğlu seferine çıkacağı sırada; Halil Paşa, Vardar Yenicesi’nde hastalanmıştır. Kısa bir süre sonra içinde de, 1387 yılında Serez’de hayata gözlerini yummuştur.

Profesör ve Üniversite Öğrencisinin Hikayesi

Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturdugu masaya oturmuş. Profesör kaşlarını çatarak: ” Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz! demiş, imalı bir şekilde. Öğrenci biraz duraksadıktan sonra cevap vermiş; “O zaman ben uçuyorum. Profesör bu cevaba oldukça çok sinirlenmiş. Simasını aklına kazıdığı öğrenciye, sınavda kafayı takmış ve sınavının başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış. Cevapları okurken, didik didik incelemiş, her ayrıntıdan puan kırmaya çabalamış. Ancak sınavda öğrenci tüm soruları neredeyse mükemmel bir şekilde cevaplamış. Öğrenciye bu şekilde haddini bildiremeyeceğini anlayan profesör ona bir ders vermek için sınav kağıdı gösterme bahanesiyle odasına çağırmış. Profesör öğrenciye: Sana son bir soru soracağım, demiş. Yolda yürürken iki farklı torba bulduğunu hayal et, birinde “akıl” var, diğerinde ise “para” var. Sen olsan hangi torbayı alırsın? Öğrenci: Para olan torbayı almayı seçerdim. Profesör: Ben akil olan torbayı seçerdim. Öğrenci: Olabilir tabi. Derler ki, kişi kendinde eksik olanı tamamlamak istermiş. Profesör bu cevaba çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp sınav notu kısmına “öküz” yazmış. Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış. Ancak bir dakika sonra öğrenci yine kapıyı aralamış : “Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz.

Fakir Bayburt Bir Çay Hikayesi

Köy Enstitüsü mezunu eğitimci Fakir Baykurt, evlerinin önünde açılan yeni kahvede çay içmek ister. Anası çayı söyler ama ağzı yanan Fakir Baykurt bardağı yere atar. İşte sonrası…1929’da Burdur’da doğan asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt’un çayla tanışması ve anasıyla öğretmenlik konusundaki diyaloğu çarpıcı… 1948’de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra köy öğretmeni olan Fakir Baykurt’un o günlere geliş hikayesi aslında bu. Çayın yeni yeni içilmeye başladığı günler. Fakir Baykurt, evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamaz ve bir gün “Çay isterim, ille de çay!” diye tutturur. Anası oğluna kıyamaz elinden tutup kahvenin önüne götürür ve Kahveci Topal Hüseyin’i çağırıp “Hüseyin bir bardak çay getir!” der. Çay gelir, çayın nasıl içileceğini bilmeyen Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içer ve ağzı yanınca bardağı yere atar. Çay dökülür ama yer toprak olduğu için bardak kırılmaz. Fakir Baykurt, “Anam şimdi vuracak? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?” diye beklerken anası kahveciyi yeniden çağırır: “Hüseyin bir çay daha ver!” Fakir Baykurt’a ikinci çay gelir. Çayı üfleyerek içer. Yıllarca anasına sorup durur: ”Anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?” Bu sorunun cevabını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir. Oğlunun sınıfını görmek isteyen Elif Baykurt o gün sınıfa girer, oğlunun ders vermesini izler. Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır: “Sınıfta estim, gürledim!” Ders bitince dışarıya çıkarlar, Fakir Baykurt anasına sorar: “Anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?” Anası: “Eh, işte fena değil!” Fakir Baykurt: “Nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?” Anası: “Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!”

Thomas Mann Yaşamak Hakkında Bir Söz

Bir insan bir birey olarak sadece kendi kişisel hayatını yaşamaz. Aynı zamanda, bilinçli ya da bilinçsiz, kendi dönemi ve çağdaşlarının hayatını da yaşar.
Thomas Mann

Turgay Fişekçi Sorma Bana Şiiri

Sorma bana kimim
Nerden geldim buraya
Gözlerimdeki kırmızı bulutlar
Hangi günlerden sorma.

Elbet olmuştur geçmişte
Açıklanamaz şeyler
Bağlardan çaldığım üzümleri
Yemişimdir yaslanıp mavi göğün göğsüne

Sorma bana kimim
Yaşım kaç, işim ne?
Bana “seviyor musun?” de.
Başka bir şey sorma.

Turgay Fişekçi

Taşlıcalı Yahya Bey Dar-ı Dünya Gazeli

Dar-ı dünya delü gönlüm gibi viran olsa
Ne cihan olsa, ne can olsa, ne hicran olsa.

(Dünya evi deli gönlüm gibi viran olsa;
ne dünya olsa, ne can olsa, ne de ayrılık olsa.)

Kaşki sevdüğümi sevse kamu ehl-i cihan
Sözümüz cümle hemân kıssa-i canan olsa. Devamını Oku