” -Ve unutmayın onlar, olmadık bir zamanda ve hiç beklenmedik bir yerde hiç beklenmedik bir şekilde karşınıza çıkar.. Kimi zaman hep var olurlar, kimi zaman geçmişten gelirler.. Ama göremezseniz kaybolurlar. – ”
Rüzgarın kokusu…
Sabaha uyandı gözleri…
Yarı bulanık bir gökyüzü sarmaladı evrenini…
Güneş kadar derinden baktı sıcacık gülümseyişi…
Bir ses, bir umut gibi parıldadı…
Gözleri masum ve kimsesiz…Umudu derin ama sessiz…
Kalabalıkta ama yalnız…
İsyankar saçları sabaha uyandı, darmadağın ama neşeli…
Tıpkı sesi gibi , hayali ama gerçeksiz…
Yüreği soluksuz, elleri çocuksu bir hayalle donanmış kadar masum…
Doğa kadar eşsiz bir kokuyla sarılı teni yüreği kadar derine saklamış kendini…
Bakışlarında arda gizlenen bir an var tarif edilemeyecek kadar benzersiz, hayal kurduracak kadar da eşsiz…
Sözleri bazen hüzünlü, gözleri gibi tıpkı…
Sanki gecenin en siyahından bulutlar getirmiş onları…
Ama karanlık bir evrende bile parıldayan ışıltısıyla…
Var olmanın hafifliğiyle güne uyanır her sabah, umuduyla, dağınık ve yaramaz edasıyla …
O ışıkta var olur aydınlığı…
Parıltısı aydınlatır kör karanlığı…
Belki bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşuruz…
Dilekler gökyüzüne dağılır, rüzgarla evrene yayılır…
Belki bir gün ellerine, oradan benliğine açılır…
Fırat Özağ